Akdeniz
Üniversitesi Rektörlüğü, üniversite yerleşkesi içinde Eğitim-Sen Antalya Şubesi
ile birlikte “Nasıl Bir Üniversite ve İlköğretimden Yükseköğretime 4+4+4” konulu panel yapmak için
salon isteyen, Akdeniz Üniversitesi Öğretim Elemanları Derneği’nden “salon
hizmet bedeli” ödemesini istemiş. Bir de üniversite içinde bu yıldan itibaren
salon tahsisinde bazı kısıtlamalar getirmiş. Artık ‘siyasi içerikli, genel
ahlaka aykırı ve kamu düzenini bozmaya yönelik’ program düzenlenemeyecekmiş.
Üniversite rektörlüğü değil, sanki emniyetin “terörle mücadele şubesi.”
Biliyoruz ki,
daha önce yapılan benzer etkinliklerden herhangi bir ücret talep edilmiyor veya
program kısıtlaması yapılmıyordu. Tabii bu, Öğretim Elemanları Derneği için geçerliydi.
Zaten muhalif öğrencilere ne kulüp kurduruluyor, ne de salon tahsis ediliyordu.
İsrafil KURTCEPHE rektör seçildiğinden bugüne, muhalif öğrencileri ve öğretim
üyelerini baskılarla ve soruşturmalarla yıldırmaya çalışıyor. Onların karşısına
her türlü engeli koymaktan çekinmiyor. Şimdi de öğretim elemanlarının karşısına,
ücretli salon uygulamasını koyarak başka bir baskı uyguluyor. Kendisi
üniversiteyi bir işletme, öğrencileri de bir müşteri gibi görüyor olabilir. Ama
durum sadece bununla açıklanamaz. O, kendisine “teveccüh” gösteren ve kendisini
rektör atayan siyasi iktidara diyetini ödüyor. Bir rektör gibi değil de, siyasi
iktidarın bir memuru gibi görev yapıyor. O yüzden, siyasi iktidarın hedef
tahtasında olan Eğitim-Sen’e salon vermemek için elinden geleni yapıyor, her
türlü engeli çıkarıyor. Maazallah Eğitim-Sen’li bir konuşmacı çıkarda 4+4+4
eğitim sistemini eleştirir, parasız, bilimsel,
anadilde eğitimi savunabilir, başka biri “ülkede demokrasi yok”, “Suriye
ile savaşa hayır!” diyebilir. Böyle zararlı düşünceleri öğrencilere
aşılayabilir. Rektörlüğün görevi ne zaten? Kendileri söylemiş “siyasi içerikli
ve kamu düzenini bozucu etkinliklere izin vermemek.”
Akdeniz Üniversitesi
Rektörü, özgür düşünce ortamının olması gereken üniversitede bu ortamın
yaratılmaması için elinden gelen her türlü gayreti gösteriyor. Ona göre
üniversite, düşünce değil, nanoteknolojiyle piyasaya mal üretmeli. Ya da
düşünce üretecekse, panel yapacaksa kendileri gibi düşünecekler, onların
istediği gibi paneller yapacaklar.
Öğretim
Elemanları Derneği, tüm engellemelere rağmen parayı verip, salonu tahsis ederek
paneli yapmaya karar vermiş. Bence, paneli yapmakta ısrarcı olmak doğru ama
salon için para ödenmemeliydi. Gerekirse, öğrencilerle birlikte kampus içinde,
herhangi bir kantinde, boş bir alanda veya çimenlerde oturup bu paneli yine
yapabilirlerdi. O panelin katılımcılarının da bu durumdan rahatsız olacaklarını
sanmıyorum. Böylece siyasi baskının yanında bu ücret baskısına boyun eğmemiş
olurlar, “salonlar sizinse çimenler de bizim” deyip “oturur panelimizi yaparız”
diyebilmeliydiler.