24 Eylül 2014 Çarşamba

MESELE SADECE ANSAN DEĞİL!


Antalya Sanatçılar Derneği (ANSAN) 1993 yılından beri kullandığı, Antalya Büyükşehir Belediyesi’ne ait, tarihi Kaleiçi’ndeki mekânından çıkarılmak isteniyor. ANSAN 2013 yılında kullandığı mekânı, Antalya Büyükşehir Belediyesi’nden 15 yıllığına yeniden kiraladı. Ancak 30 Mart yerel seçimlerinden sonra, belediyeyi tekrar kazanan AKP’li Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes TÜREL ANSAN’a yeniden el attı. Daha önceki belediye başkanlığı döneminde de ANSAN’ı mekândan çıkarmak isteyen Türel, başarılı olamamıştı. İddialara göre Türel ANSAN’ı çıkarıp, mekânı Mc Donalds’a verecekti ama başarılı olmadı. Büyükşehir Belediyesini de kaybedince, ANSAN rahat bir nefes almıştı. Ama Türel yeniden belediye başkanı seçildi ve tekrar ANSAN’a el attı.
Antalya Büyükşehir Belediyesi şimdi tek taraflı olarak, çeşitli bahaneler öne sürerek, ANSAN’la yapılan kira sözleşmesini feshetmek istiyor.  Bunu da ANSAN’da yapılan faaliyetlerin belediyeye bildirilmediği bahanesiyle “tek taraflı kira sözleşmesini feshettik, mekânı boşaltın” diye bildiriyor. Bunun üzerine ANSAN yöneticileri mahkemeye başvurarak, yürütmeyi durdurma kararı alıyorlar. Ama Türel pes etmiyor, bu sefer nasıl oluyorsa Muratpaşa Kaymakamlığı marifetiyle ANSAN’ı tahliye ettirmeye çalışıyor. Bugün kaymakamlık yetkilileri, peşlerinde zabıtalar, çevik kuvvetle birlikte tahliye kararını bildirmek için ANSAN’a geldiler. Yüzlerce kişi de ANSAN’ın tahliyesini engellemek için, onları bekliyordu. ANSAN yetkilileri, kaymakamlıktan gelen yetkililere mahkemenin yürütmeyi durdurma kararını gösterdiler. Ama kaymakamlık yetkilileri mahkemenin kararını tanımayacaklarını ve derhal mekânın boşaltılmasını isteyerek,  mekândan çıktılar.
Recep Tayyip ERDOĞAN için, Atatürk Orman Çiftliği’nde kaçak olarak inşa edilen Ak Saray’a da Danıştay, durdurma kararı vermişti. Recep Tayyip ERDOĞAN da mahkeme kararı falan tanımayacağını ve inşaatın devam edeceğini söylemişti. Dediğini de yaptı ve mahkeme kararı falan da tanımadı, inşaat halen sürüyor. Muratpaşa Kaymakamlığı da işte bu tutumdan güç almaktadır.    

Kaymakamlığın bu hukuk tanımaz tutumuna rağmen, ANSAN yetkilileri ve orada toplanan halk da “burayı terk etmeyeceklerini, bu hukuk tanımaz tutuma karşı ANSAN’ı savunacaklarını” söyledi. Bunun üzerine polis birkaç saldırı girişimi denemeye çalıştıysa da başarılı olamadı. Ardından, mahkeme kararını tanımayacaklarını açıklayan Muratpaşa Kaymakamlığı yetkilileri, bu sefer Muratpaşa Kaymakamı’nın “mahkemeden alınan bir üst yazıyla yürütmeyi durdurma kararının kendisine getirilmesi durumunda, kararı yeniden gözden geçireceğini” bildirdi. Bu da başka bir hukuk tanımazlık olmasına rağmen, ANSAN avukatları bu talebi de yerine getirdiler. Kararı incelemesinin ardından kaymakam daha fazla direnemedi ve tahliye kararından vazgeçildi, bir tutanak tutularak polis kuşatması kaldırıldı, şimdilik ANSAN kurtuldu.

Şimdilik diyorum, çünkü Menderes TÜREL ANSAN’ı tahliye etmekten vazgeçmeyecek. Çünkü mesele sadece ANSAN değil. AKP, Büyükşehir Belediyesi eliyle Antalya’da ne kadar çağdaşlığı, ilericiliği temsil eden mekân ve kurum varsa saldırmak niyetindedir. ANSAN’ın ardından sıra Yavuz Özcan Parkında bulunan ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne kiralanan mekânlara gelecektir. Daha bir kaç hafta önce, belediyeye ait öğrenci yurdu bir oldubittiyle sıfırcı Bilal ERDOĞAN’ın vakfı, TÜRGEV’e devredildi. Öncesinde hiçbir talep ve ihtiyaç olmamasına rağmen, Sarısu mesire alanına sadece kadınların kullanabileceği bir kadınlar plajı açıldı.

Tüm bu yaşananlar AKP’nin özelde nasıl bir Antalya, genelde ise nasıl bir Türkiye istediğinin kanıtıdır. Tüm ülkeyi, gerici bir kuşatmayla sarmalamak istiyorlar. Ülkenin, kentlerin en değerli mekânlarını, doğal alanlarını piyasaya açmaya uğraşıyorlar. Ülkeyi dinci, gerici bir diktatörlüğe sürüklüyorlar.  Bugün ANSAN’da yaşananlar, bu kuşatmaya karşı nasıl bir cevap verileceğinin de kanıtıdır. Artık her sokağı, ağacı, dereyi, yaşamı birleşerek ve direnerek kazanmaktan başka çare yoktur. Hak ve hukukun tanınmadığı yerde direnmek de meşrudur.      

8 Eylül 2014 Pazartesi

PİS OLAN SİZİN KOKUŞMUŞ, FAŞİST ZİHNİYETİNİZDİR.

Mahir ÇETİN, 3 Eylül günü Antalya’nın Kaş ilçesinde öldürüldü. Ölümü sıradan bir ölüm gibi görüldü, üzerinde bile doğru dürüst durulmadı. Oysa Mahir ÇETİN Antalya’nın Kaş ilçesinde, 30 kişilik faşist bir grup tarafından linç edildi. Faşistler “pis Kürtler” diyerek, Mahir ÇETİN ve kuzenine saldırmış, aldığı darbeler sonucu da Mahir ÇETİN hayatını kaybetmiştir. 

Mahir ÇETİN, ülkemizin birçok yerinde, Kürtlere dönük yaşanan linç saldırılarının bir benzerine maruz kaldı. Onlardan farkı, bu sefer Mahir’in hayatını kaybetmesiydi. Önceki olayların hepsi “vatandaşların tepkisi” olarak geçiştirilmiş, kimse bir ceza almamıştı. İşte faşistlere sağlanan bu rahatlık ve konfor ortamıydı Mahir’in canını alan.

Tüm ülkedeki linç girişimlerini buraya yazmaya kalksam, sayfalar yetmez. Ama şöyle Antalya’da yaşanan birkaç örneği hatırlarsak, durumun nasıl normalleştirildiğini ve linç girişimlerinin nasıl cezasız bırakıldığını daha iyi görürüz.

Yıl 2007, yer yine Kaş. “Terör” protestosu yapan faşist bir grup, ilçede yaşayan Kürtlere saldırır. Kürtler dört gün boyunca peş peşe saldırılara maruz kalırlar.  Dokuz Kürt öldüresiye dövülür, Türk Bayrağını öpmeye zorlanırlar. Kürtler bayrağı öperken, eli sopalı faşistler de onları sopalarla öldüresiye döver. Olay jandarmaya bildirilir ama herhangi bir işlem yapılmaz. Olay basına yansıyınca, jandarma yetkilileri bölgede olay olmadığını savunurlar.

Yıl 2008, Antalya’da 25 Kürt işçinin kaldığı tek katlı eve saldırı olur, eve yanıcı maddeler atılır. Bu olay daha tam aydınlatılmadan, başka bir saldırı daha gerçekleştirilir. “Burada PKK’li istemiyoruz” diyerek, saldırıya geçen grup bu sefer evin içine bir torba dolusu kene atar. İşçiler olayı polise bildirir, ama polis saldırıyla ilgili hiçbir işlem yapmaz. “Rahatlatıcı” açıklamayı Tarım İl Müdürü yapar, keneler Kürt işçilere zarar vermemiştir. Saldırganlar zaten gözaltına bile alınmaz.

Yıl 2009, Yer Kaş’ın Kalkan beldesi. Servet YANIK isimli Kürt yolda yürürken, beş altı kişilik bir grubun saldırısına uğrar. Grup yol kenarındaki parke taşları kullanarak, Servet YANIK’ı hastanelik eder.  Servet YANIK, saldırganlardan şikâyetçi olur. Gözaltına alınan saldırganları savcı tutuklanmaları istemiyle mahkemeye sevk eder, ama mahkemece serbest bırakılırlar.

Yıl 2009, Serik’te seralarda çalışan Kürt işçilere saldırı gerçekleşir. Kürt işçilerin bulunduğu seralar ve barınaklar taşlanır. Jandarma köye gelir, olay yatışır, kimse gözaltına alınmaz.

Buraya, Antalya’da seçim zamanlarında Kürt partilerine, merkezi kampus ve ilçelerdeki fakültelerde Kürt öğrencilere dönük ırkçı saldırıları da yazmıyorum.

İşte faşistlere sağlanan bu saldırganlık konforu, bir cana daha mal oldu. 30 kişilik saldırgan gruptan bir kişi tutuklanmış. Bu kişi, ya yakında serbest bırakılır ya da Ethem’in katili Ahmet ŞAHBAZ gibi az bir cezayla ödüllendirilir.

Sözde yeni ama tüm kurumlarıyla ve süren düzeniyle eski olan Türkiye’de değişen bir şey yok. Sözde barış sürecindeyiz. Kimse süreci, izlenecek yolu bilmiyor. Tek söylenen, “silahlar sussun, silahlar bırakılsın”. Oysa bu ülkenin ötekisi olan, silahlı bir gücü olmayan halkların uğradığı katliamların acıları taptaze. Daha dün, 6-7 Eylül katliamının yıl dönümüydü. Elinde silah olmayan, sırf Rum oldukları, Ermeni oldukları için iki gün boyunca herkesin gözleri önünde malları yağmalanan, öldürülen insanların hesabı sorulmadı, “özel harp dairesinin mükemmel bir işiydi” denip kutsandı.

Silahlar sussa bile, ötekine tahammülü olmayan, Kürtlerle komşu olmayı bile kendine yediremeyen milyonlar var bu ülkede. İşte asıl pis olan bu kokuşmuş, faşist zihniyettir, kimliği yüzünden öldürülen Mahir değil… 

5 Eylül 2014 Cuma

ANTALYA DEPREME HAZIRLIKLI MI?


Son bir aydır Antalya depremlerle peş peşe sallanıyor. Her hangi bir maddi hasara ya da can kaybına yol açmasa da sık aralıklı depremler korku yaratıyor. Antalya’da son zamanlarda yaşanan ve derecesi 6.0’ya yaklaşan bu depremlerin hasara yol açmamasının en büyük nedeni, yüzeye yakın olmaması. Yüzeye yakın olması halinde bu depremlerin hasara yol açması kaçınılmaz.

Peki, bu kadar sık gerçekleşen deprem, yaklaşan büyük bir depremin işareti mi? Böyle bir deprem olsa Antalya kenti bu tür bir depreme hazırlıklı mı?

Antalya’nın büyük bir kısmı 2. Derece deprem bölgesi, geriye kalan kısımları 1,3 ve 4. Derece deprem bölgesi. Kemer, Kumluca, Finike, Demre ve Kaş diğer ilçelere göre deprem açısından 1. derece riskli bölgeler. 2. Dereceden riskli bölgeler Antalya merkezi, Serik, Manavgat, Korkuteli ve Elmalı. 3. Dereceden riskli bölgeler Akseki ve İbradı. 4. Derece riskli olan bölgeler ise Alanya, Gazipaşa ve Gündoğmuş.

Antalya’da büyük çaplı bir deprem en son 1743’te yaşanmış ve aralıklı olarak 300 yılda bir yaşandığı tahmin ediliyor. Antalya’daki aktif fayların uzun süredir, suskun olduğu görülüyor. Yani, olası büyük bir deprem Antalya’nın kapısında. Peki, kentimiz olası büyük bir depreme hazır mı? Soruna maalesef olumlu bir yanıt veremiyoruz. Ülkemiz ne kadar depreme hazırlıklıysa, Antalya’da o kadar hazırlıklı işte.

Antalya İnşaat Mühendisleri Odası ve Jeoloji Mühendisleri Odalarının verilerine göre, Antalya’da 120 bin bina bulunmakta. Bu binaların yaklaşık 85 bini 1998’den önce yapılmış ve çoğu deprem riski taşıyor. Riskli binaların başında da elbette, kamu binaları geliyor. Bu binalar yapılırken, Antalya’nın deprem riski 4. Derece olarak biliniyordu. Ama bu risk derecesi daha sonra 2. Dereceye çıkarıldı. Ama görüldüğü gibi, çoğu bina depreme dayanıklı değil.

Sık sık yaşanan bu depremler, umarım yetkilileri biraz kendine getirsin ve Antalya’nın deprem hazırlıkları gözden geçirilsin. Riskli binalar derhal tespit edilmeli ve gereken önlemler alınmalı. Antalya yoğun göç alan bir kent ve bu göçle orantılı yoğun bir yapılaşma var. Son zamanlarda yüksek katlı binaların sayısı, giderek artıyor. Bu yapıların depreme dayanıklı şekilde yapılması için, tüm denetimlerin düzgün şekilde yapılması sağlanmalı. Özellikle riskli bölgeler, kesinlikle imara açılmamalı.

Deprem öncesi yapılacaklar ve alınacak önlemler kadar, olası bir deprem sonrasına da hazırlıklı olunmalı. Deprem için toplanma yerleri belirlenmeli, acil yardım ve kurtarma ekipleri hazır hale getirilmeli, Kızılay’ın stokları gözden geçirilmelidir.