20 Mart 2016 Pazar

Yalan Haberler, Halktaki Paniği ve Yılgınlığı Arttırıyor


Ülkemizde ardı ardına bombalar patlıyor. Artık kimse bombayı kimin patlattığını tahmin bile edemiyor.

Patlayan bombalar AKP ve sarayın umurunda değil.  İstanbul’un göbeğinde bomba patlarken, hükümetin bakanları canlı yayınlarda AKP’nin icraatlarının propagandasını yapmakla meşgul. Çünkü patlayan her bombanın, kendi çıkarlarına hizmet ettiğinin farkındalar.

AKP ve saray  ülkenin içinde bulunduğu koşulları, kendi siyasi amaçlarına hizmet edecek şekilde kullanmakta.  Toplumda ortaya çıkan korku ve yılgınlık havasıyla halkı bir tek adam rejimine yani başkanlığa razı etmenin hesapları içerisinde.

Patlayan her bombanın ardından, yeni güvenlik tedbirleri adı altında yeni baskı yasaları hayata geçirilmek isteniyor.

İnsanlar tedirgin, sokağa çıkmaya bile korkar hale gelmiş durumda. Toplum tamda siyasi iktidarın istediği şekilde bir panikleme halinde.

Siyasi iktidar bombaların patlamasını engelle(ye)mediği gibi, sürekli yeni bomba haberleriyle toplumun tedirginliği daha da artmakta. Her gün televizyonlarda sosyal medyada ve yerel medyalarda sayısız asılsız haber yayınlanıyor. “AVM’de bomba ihbarı, AVM’de canlı bomba yakalandı, polis açıkladı şu plakalı araç canlı bomba, Deniz Baykal açıkladı şu tarihlerde Antalya’da bombalar patlayacak, İstanbul’un şu mahallelerine cephanelik yığıldı” vb nice haber. Bu yayınlarla halkın tedirginliği ve paniği daha da artıyor. Bu asılsız haberler kimi “muhalif” sitelerde paylaşılmakta hatta kendi yoldaşlarımız dahi güvenirliliği ve kesinliği belli olmamasına rağmen, bu haberleri paylaşmakta bir sakınca görmemektedir.

Bazen olay sırf bir güvenlik zafiyetiymiş gibi davranılmakta, sorun sanki polisin, MİT’in görevini yeterince yapmadığına indirgenmekte. Bu kısmen doğru olsa bile, unutmayalım ki bugün polis tamamen AKP’nin milis gücüne dönüşmüş, MİT dediğiniz de sarayın bir kurumu haline gelmiştir. Sorun salt bir güvenlik sorunu değildir. Sürekli, sadece güvenlik meselesine vurgu yapmak, bombaların patlamasının ardındaki, AKP ve saray politikasının göz ardı edilmesine sebep olmaktadır.

Patlayan bombaların asıl sorumlusu, AKP ve sarayın içeride ve dışarıda yürüttüğü savaş politikalarıdır.  AKP’nin artık fiilen bittiğini ilan edip, yasal kılıfını giydirmek istediği rejim değişikliğidir. AKP ve saray bu değişikliği yapabilmek için elindeki tüm enstrümanları ve yöntemleri kullanmaktadır.

Ülkemiz  AKP ve saray eliyle bir iç savaşa doğru hızla sürüklenmekte, faşizm alabildiğine katmerli hale getirilmektedir.

Patlayan bombalar ve sürekli pompalanan yalan bomba haberleri, panik ve korku hali insanları daha çok yılgınlığa itmekte, baskı ve zor yasalarına razı hale getirmektedir.

Bize düşense, hem faşizme karşı mücadele etmek ve direnmek, hem de direnirken faşizmin yalanlarına kanmamak, halkı gerçekten doğru bilgilendirmektir.

Halk bu yalanlara ne kadar çok inanırsa, o kadar çok iktidara yanaşacak, içinde iktidara karşı oluşacak tepki maalesef sönümlenecekdir. Böyle bir durum da AKP ve sarayın diktatörlüğe gidişi daha da kolaylaşacaktır. Bu nedenle faşizmin yalanlarına karşı uyanık olalım, yaşananların asıl sorumlusunun AKP olduğunun unutturulmasına müsaade etmeyelim.

17 Mart 2016 Perşembe

Devrimciler Faşizme Karşı, Faşizmin Yöntemleriyle Mücadele Etmez, Onlarla Aynılaşmaz.


13 Mart Ankara katliamı sivil halkı hedef alan, lanetlenmesi ve kesinlikle mahkûm edilmesi gereken bir eylem biçimidir.

AKP’nin Kürt illerinde yürüttüğü kirli savaş hepimizin malumu. Kuşatılan kentler, sokağa çıkma yasakları, zorla göç ettirme, kadın bedenlerinin teşhiri, cesetlerin yerlerde sürüklenip, tanklarla ezilmesi, cenazelerin günlerce yerlerde bekletilmesi, çocuğundan yaşlısına yüzlerce sivilin bodrum katlarında, evlerinde ve sokaklarda öldürülmesi, kitlesel tutuklamalar…

Tüm bu yaşananlar ve bu yaşananlara batıdan esaslı bir tepki gelmemesinin Kürt halkında yarattığı hayal kırıklığı ve öfke.

Ancak bu yaşananların sorumlusu akşam evine gitmek için durakta bekleyen, sıradan vatandaş değildir. Yaşananların intikamını almak için, sivil yurttaşların hedef alınması asla kabul edilemez.

Bu tür kirli savaş yöntemleri, faşizmin yöntemleridir. Ancak onlar, halka korku salmak baskıyı ve şiddeti artırmak için bu yöntemi kullanırlar.

Hatırlayın Gazi mahallesine ve Alevilere dönük saldırı sonrası, bölgedeki Sünni yurttaşlara dönük saldırı olma ihtimaline karşı, devrimciler hemen önlem almış, bu tür bir provokasyonun önünü hemen kesmişlerdir.

12 Eylül öncesi devrimcilere dönük onca kitlesel katliama rağmen, intikam adı altında asla benzer bir eylem çizgisi geliştirilmemiştir.

Devrimciler faşizme karşı, faşizmin yöntemleriyle mücadele etmez, onlarla aynılaşmaz. Bu nedenle bir kere daha tekrar etmekte fayda var, Ankara katliamı kesinlikle lanetlenmeli ve mahkûm edilmelidir.

Daha önce yapılan, sivilleri hedef alan mavi çarşı ve Güngören’de patlatılan bombalar ve bu son Ankara katliamı gibi eylem biçimleri kaza olarak geçiştirilemez.

Sizin intikam adı altında yaptığınız eylem, AKP’nin ve sarayın daha çok işine yarayacak, Kürt ve Türk halkı arasındaki duygusal kopuşu daha da hızlandıracaktır.

Ülkemizin AKP ve Saray eliyle bir iç savaşa doğru sürüklenmeye çalışıldığı bir ortamda, bu tarz eylemler ancak AKP ve Sarayın elini daha çok güçlendirecektir. Sizin intikam adı altında yaptığınız yanlış eylem biçimi, batıda Türklerle iç içe yaşan Kürt halkını daha çok iç savaşın hedefi haline getirecektir.

AKP ve Saray terörle savaş bahanesine daha çok sarılacak, zaten uygulamakta oldukları baskıcı ve faşizan uygulamaları daha da şiddetlendirecektir.

AKP ve Sarayın istediği de tamda budur. Başkanlık rejimine ve tek adam yönetimine doğru ilerlerken, halkı terör korkusuyla yedeğine almak.  Terörü önleyeceğim bahanesiyle yeni baskı yasalarına halkı razı etmek. Bush’un 11 Eylül saldırılarının ardından kullanıma soktuğu “ya bizdensiniz ya teröristlerden yanasınız” fikriyatını Türkiye’ye güncellemek.

Bugün yapılması gereken AKP’nin iç savaşı derinleştirici, faşizan politikalarını boşa düşürecek, ülkeyi felaketin eşiğinden döndürecek bir yolu birlikte açmaktan geçiyor.