22 Ocak 2018 Pazartesi

Hayata Dönüş'ten Zeytin Dalı'na

19-22 Aralık 2000 tarihleri arasında, eş zamanlı olarak, 20 ayrı cezaevinde “F-tipi hücrelere karşı ölüm orucu” direnişinde olan devrimci tutsak ve hükümlülere dönük saldırıda 28 devrimci ve 2 asker hayatını kaybetti. Kimisi yakılarak, kimisi kurşunlanarak öldürüldü. Bu vahşi katliama “Hayata Dönüş” dendi. Böylesi şeytanın aklına bile gelmezdi.

Bu katliamdan tam 18 yıl sonra bir savaşa yine kimsenin aklının ucundan bile geçmeyecek bir isim verildi; “Zeytin Dalı”. Oysa zeytin dalı 2500 yıldır barışın sembolüydü. İlk olarak M.Ö 5. yy’da oyun yazarı Aristophanes’in “Barış” adlı eserinde geçmekteydi. Barış adlı oyunda tüm tanrıçaların en yücesi, Barış Tanrıçası İrini’ye göre zeytin oldukça değerliydi ve zeytin bundan sonra barışla ilişkilendirilmeye başlandı. Bin yıllardır barışın simgesi olan zeytin dalı, AKP sayesinde ilk defa savaşla anıldı. Afrin’e dönük başlayan askeri harekâta “Zeytin Dalı”ismi verildi. Katliama “Hayata Dönüş” diyenlerin savaşa “Zeytin Dalı” demesine şaşırmamalı.

Bu saldırının bahanesi de terör oldu.

Dediğim gibi bu bir bahane, işin terör olmadığını herkes biliyor.

Kısaca hafızamızı yoklayalım. Ne diyordu dönemin Başbakanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan “Türkiye’nin Ortadoğu’da bir görevi var. Nedir o görev? Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’nin eş başkanlarından bir tanesiyiz ve o görevi yapıyoruz.”

Peki, Erdoğan’ın eş başkanlığını yaptığı Büyük Ortadoğu Projesi neydi ve ne amaçlıyordu?

Dönemin ABD Başkanı Bush’un Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice’ın ifadesiyle “Fas’tan Basra Körfezi’ne kadar Ortadoğu’da bulunan 22 devletin rejimleri, sınır ve haritaları değişecekti.” Sınırları değişecek ülkeler arasında Lübnan, Mısır, Suriye, Libya, İran, Tunus gibi ülkeler hatta Türkiye’de vardı.

Büyük Ortadoğu Projesi ülkelere yıkımdan başka bir şey getirmedi. Libya parçalandı, bugün Libya diye bir ülkeden bile söz edilmiyor. Suriye 6 yıldır iç savaşla boğuşuyor. Dünya’nın dört bir yanından gelen cihatçılar ülkeyi harabeye çevirdi.

Libya yıkılırken de Suriye iç savaşa sürüklenirken de AKP bu yıkımlarda rol aldı. Önce “NATO’nun Libya’da ne işi var?” dendi, sonra sınırsız destek verildi. Suriye’de Esad’ı devirmek, Emevi Camii’nde namaz kılmak uğruna her türden cihatçı çeteler desteklendi ve desteklenmeye devam ediyor. Bu çetelerin bir kısmı Türkiye’de eğitilip, donatıldı. Bir kısmına cephane desteği sağlandı. Bir kısmı ülkemizi top atışına tuttu, 2 askerimizi diri diri yaktı, konsolosu rehin aldı, bombalı saldırılarla yüzlerce insanımızı katletti. Ama “Sünni öfkeli çocuklar” diye adlandırıldı. AKP tarafından her türlü terör ve terörist Suriye’ye taşındı.

AKP şimdi terörizm ve ülke güvenliği bahanesiyle egemen bir devletin topraklarına saldırıyor. Mesele ülke güvenliği olsaydı Suriye’deki tüm cihatçı çeteler desteklenmezdi.

Mesele 2019 Başkanlık seçimi ve bu seçim için oluşturulmak istenen milli ittifakı güçlendirmek. Bu milliliği sağlamanın en iyi yolu da Kürtlere saldırmaktan geçiyor. O yüzden dünyaya teröre karşı mücadele diye sunulan saldırı, içeride tam bir fetih şovuna çevriliyor. Haber kanalları ÖSO karargâhından canlı yayın yapıyor. Haber bültenleri savaş simülasyonları yayınlıyor. Diyanet tüm camilerde hutbeler okutuyor. Cemaatler zafer için secdeler ve dualar ediyor.
2019’a giderken savaş üzerinden oluşturulacak milli ittifakla herkesi kendi etrafında saf tutmaya zorlayacaklar. Buna karşı çıkana da terör destekçisi diyecekler. Bunun ilk örneğini de Dışişleri Bakanı Mevlüt ÇAVUŞOĞLU verdi.”Türkiye’nin Afrin operasyonuna karşı çıkan herkes teröristlere destek vermektedir.”dedi.


Ne derlerse desinler, sarayın ikbali için yürütülen savaş politikalarına karşı BARIŞ demeye devam etmeliyiz. Çünkü savaş yıkımdır, yokluktur.