19-22 Aralık 2000 tarihleri arasında, eş
zamanlı olarak, 20 ayrı cezaevinde “F-tipi hücrelere karşı ölüm orucu”
direnişinde olan devrimci tutsak ve hükümlülere dönük saldırıda 28 devrimci ve 2
asker hayatını kaybetti. Kimisi yakılarak, kimisi kurşunlanarak öldürüldü. Bu vahşi
katliama “Hayata Dönüş” dendi. Böylesi şeytanın aklına bile gelmezdi.
Bu katliamdan tam 18 yıl sonra bir savaşa
yine kimsenin aklının ucundan bile geçmeyecek bir isim verildi; “Zeytin Dalı”. Oysa
zeytin dalı 2500 yıldır barışın sembolüydü. İlk olarak M.Ö 5. yy’da oyun yazarı
Aristophanes’in “Barış” adlı eserinde geçmekteydi. Barış adlı oyunda tüm
tanrıçaların en yücesi, Barış Tanrıçası İrini’ye göre zeytin oldukça değerliydi
ve zeytin bundan sonra barışla ilişkilendirilmeye başlandı. Bin yıllardır
barışın simgesi olan zeytin dalı, AKP sayesinde ilk defa savaşla anıldı. Afrin’e
dönük başlayan askeri harekâta “Zeytin Dalı”ismi verildi. Katliama “Hayata
Dönüş” diyenlerin savaşa “Zeytin Dalı” demesine şaşırmamalı.
Bu saldırının bahanesi de terör oldu.
Dediğim gibi bu bir bahane, işin terör
olmadığını herkes biliyor.
Kısaca hafızamızı yoklayalım. Ne diyordu
dönemin Başbakanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan “Türkiye’nin Ortadoğu’da bir
görevi var. Nedir o görev? Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’nin eş
başkanlarından bir tanesiyiz ve o görevi yapıyoruz.”
Peki, Erdoğan’ın eş başkanlığını yaptığı
Büyük Ortadoğu Projesi neydi ve ne amaçlıyordu?
Dönemin ABD Başkanı Bush’un Güvenlik
Danışmanı Condoleezza Rice’ın ifadesiyle “Fas’tan Basra Körfezi’ne kadar
Ortadoğu’da bulunan 22 devletin rejimleri, sınır ve haritaları değişecekti.” Sınırları
değişecek ülkeler arasında Lübnan, Mısır, Suriye, Libya, İran, Tunus gibi
ülkeler hatta Türkiye’de vardı.
Büyük Ortadoğu Projesi ülkelere yıkımdan
başka bir şey getirmedi. Libya parçalandı, bugün Libya diye bir ülkeden bile
söz edilmiyor. Suriye 6 yıldır iç savaşla boğuşuyor. Dünya’nın dört bir
yanından gelen cihatçılar ülkeyi harabeye çevirdi.
Libya yıkılırken de Suriye iç savaşa
sürüklenirken de AKP bu yıkımlarda rol aldı. Önce “NATO’nun Libya’da ne işi var?”
dendi, sonra sınırsız destek verildi. Suriye’de Esad’ı devirmek, Emevi Camii’nde
namaz kılmak uğruna her türden cihatçı çeteler desteklendi ve desteklenmeye
devam ediyor. Bu çetelerin bir kısmı Türkiye’de eğitilip, donatıldı. Bir
kısmına cephane desteği sağlandı. Bir kısmı ülkemizi top atışına tuttu, 2
askerimizi diri diri yaktı, konsolosu rehin aldı, bombalı saldırılarla yüzlerce
insanımızı katletti. Ama “Sünni öfkeli çocuklar” diye adlandırıldı. AKP
tarafından her türlü terör ve terörist Suriye’ye taşındı.
AKP şimdi terörizm ve ülke güvenliği bahanesiyle
egemen bir devletin topraklarına saldırıyor. Mesele ülke güvenliği olsaydı
Suriye’deki tüm cihatçı çeteler desteklenmezdi.
Mesele 2019 Başkanlık seçimi ve bu seçim
için oluşturulmak istenen milli ittifakı güçlendirmek. Bu milliliği sağlamanın
en iyi yolu da Kürtlere saldırmaktan geçiyor. O yüzden dünyaya teröre karşı
mücadele diye sunulan saldırı, içeride tam bir fetih şovuna çevriliyor. Haber
kanalları ÖSO karargâhından canlı yayın yapıyor. Haber bültenleri savaş
simülasyonları yayınlıyor. Diyanet tüm camilerde hutbeler okutuyor. Cemaatler zafer
için secdeler ve dualar ediyor.
2019’a giderken savaş üzerinden oluşturulacak
milli ittifakla herkesi kendi etrafında saf tutmaya zorlayacaklar. Buna karşı
çıkana da terör destekçisi diyecekler. Bunun ilk örneğini de Dışişleri Bakanı Mevlüt
ÇAVUŞOĞLU verdi.”Türkiye’nin Afrin operasyonuna karşı çıkan herkes teröristlere
destek vermektedir.”dedi.
Ne derlerse desinler, sarayın ikbali için
yürütülen savaş politikalarına karşı BARIŞ demeye devam etmeliyiz. Çünkü savaş
yıkımdır, yokluktur.